Küçük Mahalle

KÜÇÜK MAHALLE (MALA STRANA)

Nehre doğru uzanan kırmızı çatılı şirin evler, insanı dinlenirken dinlemeye davet eden saklı bahçeler, sanatsal zenginlikleriyle büyüleyen Barok saraylar, Orta Çağ’dan kalma sokaklar ve birbirinden eğlenceli müzeler.. Biraz daha kişiselleştirmem gerekirse kendine has huzur duygusuyla Prag’ı sevme nedenim.

Vltava Nehri’nin batı yakasını oluşturan ve Kale Bölgesi’nin hemen aşağısında kalan Mala Strana, konumu gereği turistik olmasının yanında yerleşim yeri olma özelliğini kaybetmemesiyle merkezdeki diğer bölgelerden ayrılır. Bu nedenle bir turist olarak aradığınız her şeyi burada bulabilirken yerel hayatın da içinde kalmanıza olanak tanır. Yine aynı nedenle yeme içme daha uygun fiyatlıdır. Nehrin üzerindeki adacıklara geçişler sayesinde gezi planınızdan kopmadan yeşillikler içinde keyifli bir mola vermek mümkündür.

Buradaki geziniz boyunca ev kapılarının üstünde keman, kurt, yılan, kuğu ve anahtar gibi birçok farklı sembol göreceksiniz. Binalar adres belirlemek üzere numaralandırılmaya başlanmadan önce bu şekilde içinde yaşayan kişinin mesleği ve mevkisine uygun olarak sembollerle süslenirdi. Bu özelliğiyle mahalle, Prag’ın en çok fotoğraf çekilen yerlerinden de biridir.

Mala Strana, kendisinden hiç de öyle bir beklentiniz olmamasına rağmen gezinizin en akılda kalıcı yerlerinden biri olacaktır.

Nasıl Gidilir

Burası Karl Köprüsü gibi şehir turunuz boyunca kullanmak durumunda kalacağınız güzergahlardan biri aslında. Ama şehrin uzak bir noktasında konaklıyor ve ulaşımınızı toplu taşıma ile yapıyorsanız yeşil hat üzerindeki Malostranska durağında inmeniz oldukça merkezi bir noktasına çıkmanızı sağlayacaktır.


 

Karl Köprüsü

Charles Köprüsü ya da yerel adıyla Karluv Most olarak da bilinen Prag’ın heykellerle süslü ünlü köprüsünü bu bölümde anlatmayı daha uygun gördüm. Çünkü size en kusursuz manzarayı Eski Kent’ten gelip karşıya geçerken, fonunda Kale’nin eteklerinden nehre doğru devam eden Mala Strana varken sağlar. Bu nedenle gördüğünüz çoğu fotoğraf yine aynı perspektifle çekilmiştir.

Daha önce burada bulunan Judith Köprüsü’nün sel baskınlarında yıkılması üzerine kraliyet gökbilimcileriyle konuşup en uygun günü belirleyen IV.Karl, her iki taraftan da okununca aynı sayıyı verecek olan 1357 yılının 9. günü 7. ayı, saat 5:31’de yeni köprünün temellerini attırır. 516 metre uzunluğunda ve 10 metre genişliğinde olan köprü bugün hala su baskınlarına karşın ayakta durmaktadır. Üzerindeki 30 kadar heykelden çoğu 18. yüzyılda İtalya’dan yayılan köprü dekorasyonu tarzı ile beraber yapılmıştır. Heykellerin orijinalleri kentin yedinci bölgesinde bulunan Lapidarium adındaki Ulusal Galeri’dedir ve bugün köprünün üzerindekiler bunların birebir kopyalarıdır. Aralarında en ünlüsü öldürülüp burada köprüden atılan Aziz Nepomuk’un son anlarını betimleyen heykelidir. Heykele dokunmanın şans getirdiğine ve Prag’a tekrar gelmenizi sağlayacağına inanılır. Mala Strana’ya yaklaşırken sol tarafınızda kalacak olan bıyıklı Yeniçeri ağasının heykeli de Türk turistler tarafından ilgi görmektedir.

Köprünün Eski Kent ucundaki gotik kule adeta bir başyapıttır. Ziyarete açık olan kulede aynı zamanda evlilik teklifleri gibi özel anlar için sunulan özel paketler bile mevcuttur. Mala Strana tarafındaki kulelerden küçük olan eski köprünün tek kalıntısı olan Judith Kulesi’dir. Büyük kule ise kasabaya giriş için inşa edilmiştir. Önceleri kulenin altında bulunan demir kapı iki kıyı arasındaki geçişleri durdurmak için kullanılmıştır. Yine iki köprü de ziyarete açıktır.

Kentin adeta sembolü haline gelen köprü 19. yüzyıl ortalarına kadar nehrin iki yakasını birleştiren tek geçittir. 20. yüzyılda trafiğe kapanmıştır ve bugün hala sadece yaya trafiğine açıktır. Yaya trafiğinin de oldukça iddialı olduğunu belirtelim. Siz de seyahatiniz boyunca günde birkaç defa üzerinden geçmek durumunda kalacaksınız. Tavsiyem günün farklı saatlerinde köprü üzerinde ufak molalar verip tezgahlarda resim yapanları, sokak sanatçılarını, sizin gibi koşuşturan turistleri gözlemleyin ve laterna ezgileri eşliğinde devamlı değişen manzaranın tadını çıkarın. Fotoğraf için de sabah erken saatleri tercih ederseniz köprü fonlu bir kalabalık çekmekten kurtulursunuz.


 

Kampa Adası

Vltava Nehri üzerinde park olarak ayrılmış irili ufaklı birçok ada mevcut. Kampa, hemen Karl köprüsü eteğinde olan merkezi konumuyla ve sunduğu muhteşem kent manzarasıyla bunlardan en ünlüsüdür. Köprünün hemen sol tarafında bulunan ada adını bu bölgede yaşayan sivri dilli bir kadından alan Şeytan Deresi ile ana karadan ayrılır. Yapılan tekne gezileri sayesinde Prag’taki Venedik olarak anılmaya başlanmıştır. Önceleri birkaç üzüm bahçesinin ve su değirmenlerinin bulunduğu kumluk bir alanken 1541’de Mala Strana’da çıkıp Kale Bölgesi’ne kadar yayılan bir yangından sonra yenilenmiştir. Değirmenlerden birini hala Karl Köprüsü’nden adaya doğru bakarken görmek mümkündür. Hemen nehir kenarında bulunan ve 240 korunaya tamamını gezebileceğiniz Kampa Modern Sanatlar Müzesi bahçesindeki bebek heykelleriyle dikkat çeker. Tam olarak şurada bulunan Lennon Duvarı’na her yıl birçok insan John Lennon’ı anmak için yazılar yazar ve önünde konserler verir. Komünist rejimin son zamanlarında Praglı gençler için önemli bir noktaya dönüşmesiyle de özel bir yere sahiptir. Ada aynı zamanda dünyanın nehir üstündeki en romantik ikinci adası olarak seçilmiştir.

Derseniz ki, romantik olan nesi var, bildiğin ada, doğrusu size verecek kocaman net bir cevabım yok. Ama insanın üstünde bıraktığı etkisi ve hissettirdiği huzur duygusuyla kuşkusuz anılarda kendine cebren yer açan farklı bir duruşu var. Siz siz olun, Karl Köprüsü’nün hemen sağ tarafındaki merdivenlerin aşağısında bulunan minik kafeden alacağınız taze trdelnik ve kahveyle Kampa adası banklarında oturup Vltava Nehri’nin manzarasına karşı keyif yapmadan dönmeyin.


 

Özel Film Efektleri Müzesi

Eğer yeterli zamanınız, sinemaya merakınız ve bir de değişik eğlence arayışınız varsa Karl Köprüsü’ndeki göbekli Yeniçeri’nin bulunduğu en sevdiğimiz heykeli geçince hemen sol tarafınızda aşağıda bulunan avluya doğru bakın. Havada duran bir zeplin üzerine yazılmış Karel Zeman Museum tabelası mutlaka gözünüze çarpacaktır. Müze, 20. yüzyılda Çek Cumhuriyeti’ni özel efektler dalında dünyaca ünlü yapan senarist, yönetmen ve yapımcı Karel Zeman‘ın hayatı ve filmleri hakkında bilgi vermenin yanı sıra adeta bir eğlence parkı kıvamında. Ziyaretçilerin Zeman’ın film setlerinde başrol oynayıp yine Zeman’ın kullandığı teknoloji ile çekilen kendi kayıtlarını almaları bile mümkün. Haftanın her günü 10:00 – 19:00 saatleri arasında gezebileceğiniz müzenin bilet fiyatları yetişkinler için 200 ve çocuklar için de 140 koruna.


 

Petrin Tepesi

Kale Bölgesi’nin hemen karşısı olan Petrin Tepesi, Mala Strana’nın üstünde yükselen ormanlık alandır. Yaklaşık 22 hektarlık alanı kaplar ve yüksekliği de yaklaşık olarak 300 metredir. Tepeye yürüyerek de çıkmak mümkün ancak oldukça uzun sürdüğü ve yorucu olduğu için merdivenlerin hemen başında bulunan Ujezd fünikülerini kullanmak daha iyi bir seçenek olacaktır.

Yerli ve yabancı birçok insanın yeşillikler içinde güzel bir gün geçirmek için kullandığı tepede yürüyüş yapabilir, çimlere uzanıp Prag manzarasının tadını çıkarabilir, 70 koruna karşılığı Aynalar Labirenti’ni gezebilir, fünikülerin ilk durağında bulunan ünlü restoranda yemek yiyebilirsiniz. Kondisyonunuza güveniyorsanız Eiffel Kulesi’nin minyatürü sayılan Gözlem Kulesi’nin 299 basamağını tırmanıp şehrin en güzel manzaralarından birine tanık olma şansınız da var. Bulutsuz bir gökyüzü varsa girişi 60 koruna olan ve yine tepede bulunan Petrin Gözlemevi’nin sergisini gezebilir, teleskoptan bakma fırsatı bulabilirsiniz.


 

Kafka Müzesi

Mala Strana’ya geçerken Karl Köprüsü’nün sağındaki merdivenlerden inip köprünün yanından yürümeye devam edin. Yol ikiye ayrılınca önce sol sonra da sağda kalın. Müzenin bahçesine geldiğinizi göreceksiniz. Kapısında iki tane kocaman K harfi bulunan müzenin ana binası. Ancak fiyatı 200 koruna olan biletlerinizi bahçenin hemen karşısında bulunan müze mağazasından almanız gerekiyor.

Kafka’nın dünyasına girmeye daha müzenin girişinde bulunan yaşlı kadınla başlıyorsunuz. Hani içten gülümsemesi olmasa, biz zaten kapıdan bir bakıp gidecektik, deyip kaçmanız muhtemel. Sizi ilkinden beş dakika sonra yeniden görse bile sil baştan karşılayıp, kim olduğunuzu, nereden geldiğinizi sorar ve bilet almaya gönderirse de ürkmeyin. Sadece birazcık da unutkan. Ama müzeye girip de böcek olarak çıkan görmedim, içiniz rahat olsun.

Hangi beklentiyle giderseniz gidin şahsi fikrim mekandan etkilenmeden çıkmanın pek mümkün olmadığı. İçerik olarak görecekleriniz İngilizce çevirileri de bulunan Kafka’nın günlükleri, mektupları, el yazmaları, sıhhati ile ilgili doktor raporları ve birkaç fotoğraftan ibaret. Ancak müzenin kendisinin Kafkaesk bir labirent olması her şeyi değiştiriyor. Simsiyah koridorlarda yürürken çalan bir telefona cevap verebiliyor, tüllere yansıtıldığı için havada asılı gibi duran görüntüleri izliyor ve tüm bunlar gelen müzikle birleşince de kendinizi Kafka’nın romanlarından birinde gibi hissediyorsunuz.

Kafka’nın şehrindesiniz. Hem şehri hem de Kafka’yı anlamak için buraya da uğramadan olmaz..


 

Prag’ın en dar sokağı

Kafka Müzesi bahçesine giderken minik bir parktan geçeceksiniz. Hemen sağ tarafınızda kalan pembe binanın yanındaki yeşil binayla birleştiği yere turistlerin oldukça ilgi gösterdiğini göreceksiniz. Burası iddialara göre dünyanın en dar sokağı. İki insanın yan yana geçmesi mümkün olmadığı için giriş ve çıkışlarda yaya lambaları bulunuyor. Böylece sokağa girmeden önce karşıdan gelen biri olup olmadığını görebiliyor ve yarı yolda kalma ihtimalinden kurtuluyorsunuz. Özellikle İtalya’da benzerlerini görmüş olsam da fotoğraf çekmek için güzel bir nokta olduğunu da ekleyelim.


 

Malostranska Meydanı ve Aziz Nikolas Kilisesi

12 ve 22 numaralı tramvay hattı üzerinde bulunan Malostranska Meydanı, konakladığınız yerden şehir merkezine ulaşmak için toplu taşıma kullanıyorsanız kentin bu kısmındaki ana duraklarınızdan biri olacaktır. Karl Köprüsü’nden Mala Strana’ya hiçbir yere sapmadan devam ettiğinizde de yol sizi aynı yere çıkarır. Meydanın ortasında diğer yapılardan belirgin şekilde öne çıkan ve adeta bir barok başyapıtı olan Aziz Nikolas Kilisesi’ni göreceksiniz. Yapımına 18. yüzyılda başlanmış olan kilise, sonlarına doğru ancak bitirilebilmiştir. Karşı reformun manevi kalesi olarak kabul edilen bu yapının içindeki muhteşem freskleri, heykelleri ve 18 metre yüksekliğindeki kubbesini görmeyi atlamayın. Kasım’dan Ocak ayına kadar 09:00-16:00 ve diğer aylarda da 09:00-17:00 saatleri arasında ziyaret edebileceğiniz kilisenin giriş ücreti 70 koruna. Ayrıca Nisan ayından Ekim’e kadar Salı dışında haftanın her günü, akşam ziyaretçi saati bittikten sonra düzenlenen konserlere, kilise girişinden alabileceğiniz 490 koruna tutarındaki biletlerle katılabilirsiniz.


 

Aziz Tommaso Kilisesi

Aziz Nikolas Kilisesi’nin hemen kuzeyinde, tramvay yolunun karşısında bulunan kilise Augustinus tarikatı tarafından 13. yüzyılda kurulmuştur. Husçu ayaklanmalar sırasında Katolik olma özelliğini korumasıyla önemli bir merkez haline gelmiştir. Önceleri bira üretme hakkına sahip olan bir manastırın kilisesiydi. Biraz ileride bu özelliği yaşatmak için hala açık bulunan Aziz Tommaso’nun Yeri adındaki birahaneye de gidebilirsiniz. Her bir cephesi birer sanat eseri güzelliğine sahip olan kiliseyi ayin saatleri içerisinde ziyaret edebilirsiniz.


 

Nerudova

Malostranska meydanı ve Aziz Nikolas Kilisesinin kuzeyinde tramvay yolundan ayrılarak batıya doğru giden yol Nerudova Caddesi’ni oluşturur. Birçok turistik mağazanın bulunduğu cadde aynı zamanda yazının girişinde belirttiğim kapılarında semboller bulunan evlerin en çok görülebileceği yerdir. Sizi kalenin üst kapısına götüreceği için Kale Bölgesi ziyaretinizin sonunda bu yolu kullanarak merkeze dönmeyi de seçebilirsiniz. Karyatidlerin süslediği Morzin Sarayı ve caddeye ismini veren şair ve yazar Jan Neruda’nın evini görebilirsiniz.


 

Wallenstein Sarayı

Malostranska Meydanı’ndan hemen kuzeye, Malostranska metro durağına doğru giden yolda araba park alanı olarak kullanılan bir meydana geleceksiniz. Burada hemen sağınızda kalacak olan Wallenstein Sarayı 17. yüzyılda yapılmıştır. Bugün konserler ve resmi organizasyonlara ev sahipliği yapan saraya sadece rezervasyonla girebilirsiniz. Ancak çeşmeler ve heykellerle süslü barok bahçesi Nisan’dan Ekim ayına kadar saat 10:00-18:00 arasında ziyarete açıktır.


Prag seyahatinizde gezebileceğiniz diğer bölgeler için lütfen aşağıdaki ilgili linklere göz atın;

Kale BölgesiEski KentYahudi MahallesiYeni KentÇevre Bölgeler, Çevre Kentler


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir