L’EIXAMPLE VE GRACIA
Plaça de Catalunya’nın kuzeyinden başlayıp şehrin kuzey doğusu boyunca uzanan kısım L’Eixample’ı oluşturur. Gaudi’nin ünlü malikanelerinin yanı sıra Sagrada Familia gibi şehrin turistler tarafından en çok ilgi gören yapıları burada bulunmaktadır. Bu simge yapıdan yine aynı şekilde şehrin kuzey doğusuna devam edip ünlü Park Güell’e doğru uzanan kısım ise Gracia’dır.
Sözcük anlamı “genişleme, uzanma” olan L’Eixample, artan nüfusun eski kente sığmaması üzerine yıkılan kale duvarlarıyla başlayan genişlemeye düzen arayışları sayesinde bugünkü halini almıştır. Ildefons Cerda tarafından dahice tasarlanan bu düzenli yapı hala hayranlık uyandırmaktadır. Kent sakinlerinin büyük bloklar arasında sıkışıp daralmasını önlemek için yeşil alan olarak bırakılmış avluların etrafını 20-30 kadar bloktan oluşan bir kare sarmakta, bu kareler de geniş caddelerle ızgara düzeninde birleşerek göz alabildiğine uzanmaktadır. “Adamlar şehir planlaması yapmışlar.” fon müziği eşliğinde kilometrelerce nereye gittiğinizi tam olarak bilmeden ve önemsemeden yürüyüp kısıtlı zamanınızı hunharca harcamak istemiyorsanız yanınızda mutlaka bir harita olmasını ve herhangi bir yere girip yön sormaktan çekinmemenizi öneririm.
Şehrin bu bölgesi kısa sürede Katalan Modernizmi sanatçıları için bulunmaz bir fırsat haline gelen bu planlı genişleme sayesinde özellikle Gaudi’nin sanatını konuşturduğu bir bölge haline gelir. Önceleri orta sınıfın yerleşim yeri olarak tercih edilmiş olsa da hızla yapımı tamamlanan malikaneler ile bölge sakinleri gittikçe daha yüksek sosyo-ekonomik düzeyde olmaya başlar. Passeig de Gracia gibi lüks markaların bulunduğu şık sokaklarının yapımıyla da şehrin alışveriş merkezi haline gelir. Bugün büyük ve lüks oteller, restoranlar, bar ve kulüpler de yoğunlukla bu semtte bulunmaktadır.
Nasıl Gidilir
Zamanım bol ve kondisyonuma güveniyorum diyenlerdenseniz Plaça de Catalunya’nın kuzey doğusuna geçmeniz yeterli olacaktır. Ancak ulaşım ağı oldukça gelişmiş bir kentte olmanın ayrıcalığı ile metro ve hop on hop off otobüsleriyle görmek isteyeceğiniz simge yapılara bir adım mesafeye ulaşabileceğiniz aklınızın bir köşesinde olsun.
Passeig de Gracia
Metro veya otobüslerle Diagonal ya da sokağın kendi adını taşıyan durağında indiğinizde şık otel, restoran ve mağazaları ile ünlü Passeig de Gracia caddesinin iki zıt ucuna ulaşmanız mümkün. L’Eixample bölgesinin tam merkezinde olan bu cadde aynı zamanda Illa de la Discordia, yani Uyumsuzluk Bloğu, adı verilen ve aralarında belirgin mimari farklar olmasına rağmen Barselona’nın en önemli birkaç yapısını bir arada göreceğiniz bir açık hava müzesine ev sahipliği yapar. Gaudi tasarımı kaldırım taşları, diğer önemli Katalan Modernizmi sanatçıların eseri banklar ve sokak lambalarının arasında yürümek bile oldukça keyiflidir. Gözleriniz ünlü yapıları aramak için heyecanla ufukta dolaşırken doğadan aldığı esini birer sanat eserine dönüştüren bu küçük ayrıntıları atlamamanızı öneririm.
Palau Baro de Quadras
Diagonal metro durağından Passeig de Gracia boyunca yürümeye başladığınızda soldaki ilk caddeden içeri girin. Kısa bir süre sonra hemen solunuzda kalacak olan 1902 tarihli yapı Gotik ve Katalan Modernizmi mimari öğelerini harmanlayarak baktığınız her açıdan farklı bir yüzünü göstererek sizi oldukça heyecanlandıracaktır. Girişte bulunan bir avlu üzerine kurulmuştur ve merdivenlerin yükseldiği bu bu bölüme girmek ücretsizdir. Ancak kalan bölümleri görmek ve müthiş manzaralı terasına çıkmak için gün içerisinde düzenlenen minimum on beş kişilik gruplu turlara ödemeniz gereken tutar kişi başı 10€ olacaktır.
Casa Mila (La Pedrera)
Tekrar Passseig de Gracia’ya dönüp yolunuza devam etmeye başladığınızda ise solunuzda bu kez Barselona’nın en popüler yapılarından biri olan Casa Mila yer alacaktır. 1906-1912 yılları arasında yapımı tamamlanan binanın bilinen diğer bir ismi olan La Pedrera ise yapıldığı dönemin estetik anlayışına kafa tutuşu nedeniyle verilmiştir ve “taş ocağı” anlamına gelir. Dalgalanan bir deniz gibi görünen dış cephesini yosunları andıran balkon demirleriyle güçlendiren, çatısında bulunan alışılmışın hayli dışındaki bacalarla birazdan Obi-Wan Kenobi bir köşeden çıkıp küçük Anakin Skywalker’ı üvey babasının elinden kurtaracakmış efekti veren Gaudi bu eserinde adeta hayal dünyasını serbest bırakarak yaratıcılığını konuşturmuştur.
1984 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmiş olan yapının ziyarete açık bölümlerinde Gaudi’nin yine doğayı sanatla harmanlayarak müthiş birer sanat eserine dönüştürdüğü tasarım mobilyalar görülebilir. Haftanın tüm günleri açık olan müzeye 09:00-20:30 saatleri arasında 20.50€ ödeyerek ve uzun bir kuyrukta beklemeyi göze alarak girebilirsiniz. Casa Mila döneminin ilk yeraltı otoparkına da sahiptir ve bu bölümü bugün bir oditoryuma dönüştürülmüştür. Burada ve yaz sezonunda çatının yarattığı benzersiz atmosferde konserlere katılmak için ise ortalama 55€ ödemeniz gerekecektir.
Fundación Antoni Tapies
Casa Mila’yı geride bıraktıktan sonra solunuzda kalacak üçüncü caddeden içeri girin. Kısa bir süre sonra sağınızda kalacak olan kırmızı tuğla bina Antoni Tapies‘in dikkat çekici alüminyum heykeliyle taçlandırılmıştır. Hafta sonları ve Pazartesi günleri kapalı olan ve sanatçının en kapsamlı koleksiyonuna ev sahipliği yapan müzeyi 10:00-19:00 saatleri arasında (15:00-16:00 saatleri arasında kapalı), 7.50€ karşılığı gezebilirsiniz.
Casa Batllo
Passeig de Gracia’ya döndüğünüzde zaten uzaklardan görür görmez ilginizi üstünde toplamış olan ünlü Casa Batllo yolun hemen karşısında, sağ tarafta kalacaktır. Sanayici Joseph Batllo ve ailesinin satın aldığı yapıyı 1904 yılında Gaudi yenileyerek bugünkü haline getirir.
Bina o kadar renkli, o kadar eğlenceli ve sıra dışıdır ki gören herkeste ilk olarak bir masaldan fırlamış gibi olduğu izlenimini bırakır. Ön cephe Gaudi’nin sık sık kullandığı bir teknik olan kırık seramiklerle kaplanmıştır. İlk kattaki geniş bölüm, renkli seramiklerin yarattığı ışık oyunları nedeniyle turistler tarafından en çok ilgi gören yerlerinden biridir. Balkonları aşağıdan bakıldığında birer kafatasını andırır. Kemiklerde oluşan tırabzanları nedeniyle “Kemikler Evi” olarak da anılmaktadır. Bakmaya ve fotoğrafını çekmeye doyamayacağınız çatısı pullu derisiyle bir sürüngenin sırtına benzetilir. Bu görüntüsünün Katalonya’nın koruyucusu Aziz George’un ejderhayı öldürdüğü efsaneye bir gönderme olarak özellikle yapıldığı görüşü yaygındır. Bacaları da yine Casa Mila’daki gibi alışılmışın oldukça dışındadır. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde olan yapının tasarımındaki eğlenceli öğeler iç mekanda da devam ettiği için yine uzun bir kuyruğa girmeyi göze alarak görmeyi ihmal etmeyin derim.
Girişte kişi başı ödemeniz gereken tutarın 22.50€ olduğu Casa Batllo haftanın her günü ziyarete açıktır ve kapıları 09:00’da açılırken son giriş 20:00’dedir.
Casa Amattler
Casa Batllo’nun hemen solunda bulunan Casa Amattler Katalan Modernizmi’nin başyapıtlarınından olmanın yanı sıra Uyumsuzluk Bloğu’nu oluşturan üç yapıdan da biridir. Josep Puig i Cadafalch tarafından çikolata üreticisi Antoni Amattler için yapılmış ve tamamlanması 1900 yılını bulmuştur.
İçeride sadece pencerelerde değil, kapılardan tavana kadar muhteşem renk oyunlarıyla hayranlık uyandıran vitraylar görmek mümkündür. Ancak bu detayları görmek için sadece rehber eşliğinde düzenlenen 12 kişilik gruplar halindeki özel turlara katılmak gerekmektedir. İngilizce olarak verilen bu hizmet kişi başı 15€’dur.
Casa Lleo Morera
Yol boyunca devam eden yapılardan sonuncusu olup köşede bulunan Casa Lleo Morera, Uyumsuzluk Bloğu’nun üçüncüsünü oluşturur. Burada bulunan eski bina Lluis Domenech i Montaner tarafından tasarlanarak 1906 yılında yenilenmiştir. Özgünlüğünü yitirmiş kısımlarına rağmen Gotik ve Mağribi mimari öğelerini birleştiren ön cephesi hala oldukça etkileyicidir. Ancak ne yazık ki bugün bir yayınevine ait olduğu için ziyarete kapalıdır.
Sagrada Familia
Gaudi’nin başyapıtı. Barselona’nın en popüler simge yapısı. Katalan halkının dayanışma konusunda ne kadar başarılı olduğunun göstergesi. Kuşkusuz Sagrada Familia için söylenebilecek çok fazla şey var. Ama hiçbiri yapıyı ilk gördüğünüz an ölçüsüzlüğü ile size hissettireceklerini, her cephesinde karşınıza çıkacak farklı sanat akımını incelerken unutturacağı zamanı ve içine girip rengarenk vitraylardan kamaşan gözlerinizi gökyüzü kıvamını almış tavanına çevirdiğinizde uyandıracağı hayranlığı anlatmakta yeterli değil. Şu ahir ömrünüzde dünya gözüyle görmeniz gerekenlerin arasına mutlaka ekleyin.
1883 yılında önceki mimardan bazilikanın yapımını devralan Gaudi’nin ömrü de ne yazık ki tamamlandığını görmeye yetmemiştir. Halk arasında “bitmeyen kilise” olarak bilinmesinin nedeni yapımının hala halkın yardımlarıyla ağır aksak devam etmesidir. Bu nedenle göğe birer deniz minaresi gibi uzanan sekiz kulesinin arasındaki vinç kuleleri uzun bir süre daha gezginlerin fotoğraflarında yer edinmeye devam edecek. Zira tamamlanmasının 2020’lerin sonlarını bulacağı tahmin ediliyor.
Neo-gotik bazilikanın dış cephesinde hiçbir alan boş bırakılmamıştır. Gaudi’nin büyük ölçüde tamamladığı doğu cephesi İsa’nın doğumunu anlatır. Cepheyi adeta örerek yükselen bitki ve hayvan motiflerindeki ustalık hayranlık uyandırıcıdır. Diğer cephelerde ise İsa’nın hayatı, çarmıha gerilişi ve göğe yükselişi gibi İncil’den sahneler betimlenmektedir. Üç taş giriş sadakat, umut ve merhameti temsil eder. Toplamda on iki tane olması planlanan kulelerden sekizi tamamlanmıştır. Apsid üzerindeki Meryem’i, mekezdeki İsa’yı, küçük olan dördü Havariler’i ve daha yüksek olan dördü ise İncil’in dört yazarını simgeler. İç yapıda ise birer ağaç gövdesi gibi yükselen sütunlar adeta ormanda yürüyormuşsunuz hissi yaratır. İncelemek için zaman ayırırsanız her küçük ayrıntının doğanın bir parçası olarak yapıdaki kusursuz yerini aldığını görebilirsiniz. Yaşamının son kırk yılını bu projeye adayan Gaudi ise mahzendeki mezarında gururla yatmaktadır. Bu bölüme geçmek için bazilikadan çıkıp binanın batı tarafındaki ayrı bir girişte sıraya girmeniz gerektiğini unutmayın.
Bazilikayı 09:00-18:00 saatleri arasında 15€ karşılığı alacağınız biletlerle ziyaret edebilirsiniz. Ancak simge yapı olmasının bir getirisi olarak günün her saati çok ciddi giriş kuyruğu olma potansiyelini de hatırlatalım. Birçok otobüs hattının güzergahında bulunan ve kendi ismini taşıyan yapının hemen önündeki durağına metro kullanarak da rahatlıkla ulaşabilirsiniz.
Park Güell
En rahat ayakkabılarınızı giyin ve yanınıza bir şapka almayı da ihmal etmeyin. Çünkü Park Güell gerek ulaşımında, gerekse bakmaya doyamayacağınız manzaralarıyla sizi oldukça yoracak.
Metro durağı olarak Lesseps ya da Vallcarca’yı tercih edebilirsiniz. Özellikle sıcak ayları düşününce yürümek durumunda kalacağınız mesafedeki acınızı maalesef hatırı sayılır derecede azaltacak bir fark yaratmayacaktır. Vallcarca durağında indikten sonra karşınıza çıkacak köprüye sırtınızı dönün. Diğer yöne doğru yürümeye başladıktan kısa süre sonra sol tarafınızda kalacak Carrer de les Medes’ten içeri girin. Lesseps durağında indiğinizde ise yolun tam ters istikametinden geleceksiniz demektir. Günün her saati karşılacabileceğiniz Park Güell’e ulaşmak için yürüyen gruplar ve tabelalar yolunuzu rahatlıkla bulmanıza olanak tanıyacaktır. Şanslıysanız bu eğimli yolun sonundaki dik yokuşu yürüyen merdivenler sayesinde tırmanmak zorunda kalmazsınız. Ancak maalesef bu merdivenlerin sık sık bozulduğunu da belirtmek durumundayım.
Sanayici Eusebi Güell’in 60 lüks konut içerecek bir site yapımı için Gaudi’yi görevlendirmesi üzerine 1900 yılında inşaatlar başlar. Ancak projeye yeterince rağbet olmaması üzerine finansal zorluklar çıkar. Henüz birkaç konut tamamlanabilmişken çalışmalar durur ve site belediyeye devredilip 1923 yılında park olarak kullanıma açılır.
UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan parka giriş yaptığınız kapılar sizi yeşil alanların çoğunlukta olduğu ücretsiz bölüme çıkaracaktır. Burada müthiş Barselona manzarası eşliğinde yürüyüşler yapabilirsiniz. Zira parkın bu bölümü kent sakinlerinin de aynı amaçla geldiği gözde mekanlardan. Ancak büyük bir meydanın oluşturduğu bir balkon şeklinde asıl manzaraya bakan bölge anıtsal alana giriş kısmını oluşturuyor. Buraya girmek için kapıdan alacağınız biletler 8€ ancak internette 1€ indirimli olarak ve giriş saatinizi de belirleyerek almanız da mümkün. Alanın çoğu parçalanmış rengarenk seramiklerin bir araya getirilmesiyle yapılan mozaiklerle süslü. Bu kısımdan gireceğiniz balkon da yine bu şekilde süslenmiş ve dalga görünümündeki banklarla kaplı. Balkonun hemen altında aslında yarım kalmış olan Yüz Sütunlu Galeri bulunuyor. Burada gezip gölgede serinlerken gözleriniz tavanda karşınıza çıkacak ilginç nesnelerde olsun. Aşağı doğru inen merdivenlerde ise en çok dikkat çeken şehrin simgelerinden biri olan mozaik bir semenderin süslediği çeşme. Erken saatte giderseniz semenderle baş başa romantik bir poz yakalama ihtimaliniz var ancak günün genelinde kalabalık içinde iyi kötü seçilebildiğiniz bir fotoğrafınız olursa şanslısınız demektir. Merdivenlerin sonundaki alanda ise sizi Hansel ve Gretel’in pasta evlerine benzeyen iki şirin ev karşılayacak.
Parkın içinde Gaudi’nin çalışma arkadaşlarından Francesc Berenguer tarafından tasarlanan ve Gaudi’nin 20 yıl boyunca yaşamış olduğu bir ev de bulunuyor. Ücretsiz olan bölümde bulunan yapı bugün Gaudi tasarımı mobilyaların da bulunduğu bir müze. Giriş için ise 5.50€ tutarındaki ayrı bir bilet almanız gerekiyor.
Parkın kapıları sabah 08:00’de açılırken son giriş için düşük sezonda en geç 17:30 ve yüksek sezonda ise en geç 20:30’a kadar orada olmanız gerekiyor.
Tibidabo Tepesi
Park Güell’in manzarası ünlü olsa da sis ve bulutsuz bir günde en müthiş manzarayı aslında Tibidabo Tepesi sunar. Denize sırtınızı döndüğünüzde şehrin kuzey batısında bulunan Collserola sıradağlarının en tepe noktasıdır. Sık ormanlarla çevrili olmasıyla şehrin akciğerleridir. Ulaşım konusunda mesafe gözünüzü korkutmasın. Hop on hop off otobüsleri ile direkt olarak ulaşım mümkün olduğu gibi metro ile Av. Tibidabo durağında inip fünikülere binmeniz yeterli olacaktır.
Burada bulunan 100 yıldan eski tarihi ve nostaljik yapısıyla sizi mest edecek olan lunapark, üstündeki İsa anıtı ile kentin simgelerinden biri olan kilise, manzaraya doyamayanların içindeki gözlemevine çıkabilecekleri telekominikasyon kulesi ve kendi kulvarında oldukça başarılı sayılan bilim müzesi hem yetişkinler hem de çocukların oldukça güzel zaman geçirmesini sağlayacaktır.
Çok kapsamlı ve değerli bilgilerle dolu bir yazı. Tebrikler…
çok teşekkürler Mustafa Bey 🙂 Sevgiler